24 Haziran 2014 Salı

BreakfastClubLondon

http://www.thebreakfastclubcafes.com/


İngiltere nedense kahvaltısıyle meşhurdur. "English Breakfast" denen birşey vardır, hani güneye gittiğinizde tüm restoranların sokak menüsündeki en üst sırada yazan.
Hiç anlayamadım bu kahvaltının nesinin meşhur olduğunu. Kahvaltıyı geçtim, bu koca imparatorluğun tek bir güzel yemeği de olmaz mı?Sen ki yüzyıllar boyunca her kıtada sömürgeleri yönet, ismin "üstünde güneş batmayan ülke" olsun, ama gel gör ki bu kadar sömürgeden kendi mutfağına hiç birşey katama:)

Bu düşünceler ile Londra sokaklarında gezinirken arkadaşımın "mutlak suretli" tavsiyesi üzerine bizde meşhur kahvaltı mekanı Breakfast Club'ın yolunu tuttuk.

Şuan hangi şubesi olduğunu hatırlayamadığım bu sevimli mekanda aşağıda gördüğünüz yiyecekleri tatma fırsatı bulduk. İlk resim; menüdeki The Full Monty, Green is Good ve Cappuccino'ya, ikincisi ise Pancakes and Berries'e ait.
Şahsen ben Full Monty'e pek girişmek istemedim, kahvaltıda kurufasülye, ızgara domates beni pek açmadı, Tahmin edilebileği üzere seçimimi nefis pancakelerden yana kullandım.
Pancakeler ve Green is Good karışımı tavsiye edilir, meraklısı için fasülyeli İngiliz kahvaltısı da denemeye değer.



19 Ekim 2011 Çarşamba

gunlerden kotu bir gun bugun

Bugun, uzun zamandir icimde hic hissetmedigim kadar aci hissettigim bir gun...
Bugun hepimizin agladigi, hepimizin birilerine, birseylere lanet ettigi birgun...

Sabah haberleri okuduktan sonra ucup giden keyfim, aksam eve donerken yavru bir kedinin arabanin altinda kalmasina ve aci icinde cirpinislarina tanikliklik etmemle adeta pesinden ruhumu da aldi goturdu.

Bugun cok uzgun bitti. 26 asker, bir de kedicik gitti.
Hepimizin basi sagolsun.

10 Eylül 2010 Cuma

mozaik restaurant sultanahmet


uzun zaman oldu yazmayalı...
oysa ki çok güzel bir malzeme yakalamıştım bloguma bayramdan hemen önce post etmek için; ancak bir tembellik geldi ki üzerime... ancak kurtulabildim.
yeni hafta, işbaşı, yeni enerjiyle kendime geldim.
Evet, ilk defa gittiğim çok güzel bir mekanı paylaşmaya hazırım:
Mozaik Restaurant Sultanahmet...

Aslında Sultanahmet'e sık sık uğrayanların aşina olduğu bir mekan Mozaik. En azından benim için öyleydi. Ama oturup da bir yemek yemek arife gününden önceki geceye kısmet oldu.
Divanyolu üzerinde, (Meşhur Sultanahmet Köftecisi Selim ustanın üzerinde bulunduğu yol) 2. ya da 3. ara sokağın hemen başında yer alıyor Mozaik.
Biz gittiğimiz akşam tek Türk müşteriler Engin ve bendik, geri kalan herkes turist, çoğunlukla Amerikalı. Ama muhtemelen sadece o gece değil, yılın çoğu gecesi bu şekilde. Turistlere, özellikle kaliteli turiste hitap eden bir mekan olduğu için servisten, sunulan yemeklere, çalan müziğe kadar her şey çok güzeldi.
Ben tane karabiberli biftek , Enginse köri soslu kuşbaşı tavuk siparişi verdi. Ortaya bir de mantarlı yeşil salata söyledik.
Yemekler gelmeden önce sıcak ve yumuşacık pideyle enfes bir humus geldi. Gerçekten hayatımda yediğim en iyi mezeler top 10'da 4. sıraya yerleştiriyorum bunu. İlk üç sıra Cibalikapı Balıkçısı ve Barba Yanni mezelerine ait. Onlara başka bir yazımda değineceğim...
Neyse biz kendimizi humusla pidenin verdiği dehşetengiz zevke kaptırmışken salatamız ve kırmızı şarabımız geldi masaya, mutluluğumuz daha da katlandı.
Salatanın lezzeti için çok methiyeler düzemeyeceğim çünkü çok değişik bir lezzet sunmadı bize, ama salatanın malzemeleri çok kaliteliydi.
Biz humusu ve salatayı afiyetle yedik ve ana yemeklerimizi beklemeye başladık. Oldukça uzun bir süre ana yemeklerin gelmesini bekledik. Sonlara doğru "unuttular herhalde" yorumu bile yaptık ama yemeklerin geç gelmesi iyi oldu çünkü midemiz tıkabasa pideyle dolmuştu.
Neyse sonunda yemeklerimiz geldi. Açıkçası benim bifteğim hayatımda yediğim en iyi biftek değildi ama yine de fena değildi.
Asıl Engin'in sipariş ettiği köri soslu tavuktan bahsetmek istiyorum: Tavuğun menüdeki adını hatırlayamıyorum.. Sadece köriyle değil, daha birçok ve çok güzel baharatla hazırlanmış bir sosa bulanmıştı. Enteresan bir nokta ise, tavuğun sosunda baharatlara ek olarak bütün karides ve enginar da olmasıydı... İşte bu, hayatımda yediğim en güzel tavuk yemeğiydi!!!

Çok güzel ve romantik olan masamız lezzetli yemeklerle taçlandı.
İlgili ve kibar garsonlarımıza ve şefe burdan teşekkürler...

7 Eylül 2010 Salı

david rocco's dolce vita


Geçen gün, akşam saatlerinde evde tek başıma oturmuş sıkıntıdan kanal kanal gezerken National Geographic Channel'da Floransa'dan görüntüler gösteren bir programa rastladım. Bir Floransa aşığı olarak ekrana kitlendim.
Adamın biri koca bir dilim enfes görünen pizzayı, küçük parçalar halinde güvercinlerle paylaşarak, afiyetle yedi. Sonra kendisini birden Floransa'da, harika bir evin mutfağında pizza hamuru yaparken bulduk.
Tanıştırayım, bu adam David Rocco...
Bu akşam onunla ikinci kez yine NG Channel'da karşılaştım. Kendisini bu sefer yine İtalya'da, ama tam olarak hangi şehirde olduğunu kaçırdım, çok şeker ve etobur bir kasap amcayla nefis etleri nefis şarap eşliğinde mideye indirirken buldum!
Allahım, dedim içimden, beni de ışınla oraya!
Bu adamlar yanlarındaki 2 kişiyle birlikte etleri kocaman ısırıklarla bitirdiler, izleyicinin o sırada ne halde oduğunu düşünmeden, acımasızca.
Bir sonraki sahnede kasap amcanın dükkanında gördük kendilerini. Amcamız, şehrin en meşhur kasabıymış, kapısında müşteriler sıraya girmişti çekim sırasında. Kasap amcamızsa kendini kamera ışıklarının cazibesine bırakmış, güzel etin nasıl kesilip pişirilmesi gerektiğini anlatıyor....

Böyle bir program işte david rocco's dolce vita. yaşamdan zevk almayı bilenler ve yemek yemeği, yapmayı sevenler izleyiciyi İtalya'nın değişik şehirlerindeki, ama sitesinden okuduğum kadarıyla sıklıkla Floransa'daki, güzel cafeler, restaurantlar ve aklınıza gelmeyecek sürpriz yerlere götürüyor.
Beni cezbeden tarafıysa şaşırtıcı derecede bana hitap eden bir program olması: Floransa+ İtalyan Yemekleri+ İtalyan Şarapları+ İtalyanlar:)Mr. Rocco'nun da bir İtalya aşığı olduğu belli...
Tek kelimeyle bayıldım programa...
Yalnız şimdilik bir sonraki bölümünü yine şansa yakalamaya çalışacağım, zira NG Channel sitesinde "david rocco's dolce vita" hakkında bilgiye rastlayamadım.
İlgilenenler akşam 19.00 sularında NGC a bir göz atsınlar.
Keyifli seyirler..

1 Eylül 2010 Çarşamba

cem's bebek

Blogumda genelde sevdiğim, lezzetlerini beğendiğim mekanlara yer vermeyi amaç edindim; ancak şu anki yazacağım yazı gibi "uzak durulması gereken mekanlar" ı da buradan yayınlamayı kamuoyuna bir borç bilirim.
Dün akşam çok sevdiğim bir arkadaşımın sürpriz doğumgününü kutlamak üzere bebek'te yeni açılan cem's adındaki mekana gittik.
25 yıllık bebekliyim. 2 ay önce evlenerek anadolu yakasına taşındım ve bu süre zarfında sevgili gözbebeğim bebekciğime bir sürü "gözde" mekan daha açılmış (bkz. "biri bunları durdursun!").
Cem's de bunlardan biri... Küçük bebekteki güneş dondurmanın sağ üst tarafında kalıyor. Mekanın lokasyonu inanılmaz... Hatta iddia ediyorum Bebek'te lokasyon bakımından ilk 3 lokanta arasına girer. Mekanın ön ve arka tarafı da açık ve ön taraf boğaza, arka tarafı ise küçük bebek meydanına bakıyor.
10 üzerinden 10.

Gelelim mekandan da önemli olan meseleye, yani yemeklere.
Gittiğimizde masalara iftar başlangıç tabakları konmuştu, oruç tutan 1 kişi olmamasına rağmen... Neyse o, organizasyonu ayarlayan arkadaşın hatası diyelim.
Başlangıçlardan peynir, zeytin, domates vs. yedik. Sonra ara sıcak olarak hellim peyniri, garip bir börek ve kalamar! (ne alakaysa?!) hadi tamam (1)... fena gitmiyoruz..
içecek olarak birşeyler alalım..
- ne alabiliriz?
- fanta- cola..
- sprite alayım ben..
- sprite yok bayan, fanta- cola..
- nasıl yani!!!?? iyi, ben birşey almayayım.

sayın garson beyefendimizin mekanla uyumsuzluğunu geçiyorum, sen bebek'te bu kadar güzel bir mekan tut, bu kadar concon bir restaurant aç, sprite isteyen müşteriye sprite yok. hadi buna da tamam (2).

gelen ana yemeği söyülüyorum: 4 parça kuşbaşı tavuk sote, yanında esnaf lokantası pilavı ve esnaf lokantası patates kızartması. Esnaf lokantalarına bayılırım, ama yahu bu yemeğin bu mekanla ne alakası var. inanamıyorum gerçekten. aç olmama rağmen tabağı görür görmez iştahım kesildi ve ana yemeğe dokunmadım bile.
sonrası çay kahve...
tatlı ve meyveye dair hiçbirşey yok. ha, biz doğumügünü pastası yedik, o ayrı, ama doğum günümüz olmasaydı, "fix menü" olarak adlandırılan yiyecekler sıralaması, ana yemekle sona erecekti.

Neyse efendim, sonuç olarak bu başarısız yemeğe kişi başı 45 TL ödedik.
Arkadaşlarla geçirilen o doyumsuz zaman dilimi olmasa verdiğim paraya üzülecektim.

Diyeceğim siz siz olun,şöyle lezzetli bir yemek yiyelim maksadıyla cem's e uğramayın...

the best kazandibi in town!



Sütlü tatlıların kralıdır kazandibi benim için...
Sütlaç, muhallebi, aşure mümkünse benden uzak dursun, hiç sevmem.
Ama kazandibi, gerçekten ayrı bir yerdedir gönlümde.

Kazandibi yapabilmek marifettir kanımca. Şu yaşıma kadar fena olmayan bir ağız tadı yakalayabildiğime inanıyorum.

İstanbul'un çeşitli yerlerinde ve çoğu da tanıdığımız tatlıcılarda (Bolulu Hasan Usta, Saray Muhallebicisi, Özsüt vb. gibi) kazandibi yeme girişimlerinde bulundum. Yılların girişimlerini altalta sıraladım ve kendime göre bir "top 3 kazandibi yenecek yerler" listesi çıkardım:

1- Neşe Kafeterya Ortaköy
2- Tarihi Sarıyer Muhallebicisi
3- Zeynel Muhallebicisi

Şu yukarıda, parantez içinde yazdığım tatlıcıların kazandibilerini beğeniyorsanız, gelin bir de benim tavsiyelerimi deneyin. Farkı çok çok net anlayacaksınız.
Ha, tabi bunun için biraz da olsa ağız tadı şart, kimse kusura bakmasın..:)

en güzel türk kahvesi

Türk kahvesi içmeye bayılırım.
Tiryaki değilim, keyifçiyim.
Hoş sohbet bir arkadaşla geçirilen zamana eşlik edebilecek en güzel içeceklerden biridir türk kahvesi, ama lezzet ve sunum çok önemli.
Bugüne kadar birçok yerde güzel türk kahvesi içtim, ama en güzeli Yeniköy Passion Café'dekiydi. Çünkü kahvenin servis şekli o kadar göze hitap ediyor ki her yudumdan aldığınız zevk katlanarak artıyor.
Eski usul yukarıdan kulplu şık bir tepside, antika görünümündeki zarif fincanda, yanında miniminnacık bardaktaki su ve tabi ki olmazsa olmaz nefis lokumla servis edilen Passion Café kahvesi gerçekten önce ruha hitap ediyor.
Ben kahvemi sakızlı içmeyi tercih ediyorum. Sakızın kokusu yayılıyor, Passion'ın romantik atmosferine.
Buraya kadar herşey yeterince iyi. Ama size zevki mükemmelliyete taşıyan son bir ipucu! Ev yapımı vişne likörü!
Menüde yer almamasına rağmen ısrarla isteyiniz. Kahveyi likörle içmek bambaşka bir keyif, ama böylesine lezzetli bir vişne likörüyse tarifsiz...